ZULME MEYLETME VE BİR MAHSUN MOR MENEKŞE- Fatih Tamer
Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur; sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud, 11/113)
Nerdeyse en başından beri konuşuyorduk . Ara ara , küçük küçük bazen büyük cümlelerle… Çünkü bu ülkede kurulu düzen ya da sistem denen şey , siz temiz olma iddiasında olsanız bile sizi çamur deryasına koyabilecek bir yapıya sahipti. Eğer bu sistemi kökünden değiştirecek adımları atmazsanız ya da atmakta gecikirseniz , bir süre sonra herşeyi normal görmeye başlarsınız .
Akparti iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’de çocukluktan beynimize kazınan çoğu putperest anlayışın yerle bir olmasını sağladı. Ancak toplumun genleriyle ruhuyla oynayarak inşa edilen ve çeşitli vesayetlerle sürdürülen devlet sistemi , içerisinde bulunanlar için de yeni putlar üretme mekanizmasına fazlasıyla sahipti.
İşte tam da bu noktada nerde durduğunu açıkça söylese (muhafazakar demokrat) bile , söylemde ve uygulamalarda ümmetçi bir anlayışa yeltenen Akparti kendi iç dinamiklerini kontrol edemediğinden, söylemdeki vurguyu yerel yönetimlere yayamadığından ve dahi en önemlisi bütün bu yükü tek bir kişi üzerinden yürütmeyi ilke edindiğinden bugünkü sonuca ulaşmıştır ! Hem söylemini hem de tüm bu olan biteni sadece arkadan destek olarak, yeterli muhalefeti göstermeyerek, yanlışları düzeltecek bir tavır koyamayan İslami camia da bu sonuca ulaşma noktasında gayret göstermiştir…
Yapmamız gerekenler nelerdi? Karşı çıkmamız veya desteklememiz gereken?
Susmamız gereken nelerdi? Konuşmamız gereken?
Asli görevlerimizi ihmal ettikçe hayatın içinden kaybetmeye başladık.. Bağımlılıklardan yoksulluğa kadar , okumaktan anlam dünyamızı şekillendirmeye kadar bir çok noktada düşünmüyor, üretmiyoruz.
Peki ne olacak?
Elbette Allah Kadir-i Mutlaktır. Yusuf olmaya aday olursan, Musa olmak niyetindeysen…
Aksi halde Allah’ın yardımı yoktur ! Çünkü zulme meyletmek Allah’ın yardımının kesilmesinin sebebidir…
Üstteki ifadeler 8 Haziran sabahına yetişmesi gereken yazının yazılabilen kısmı !
Seçim akşamı İsrail başta olmak üzere kimlerin sevindiğine bakınca yazacaklarımın anlamını yitirme ihtimali üzerine düşündüm. Birkaç gün bekledikten sonra da bıraktım. Gün geldi çattı 1 Kasım’a… Herkes yeni bir hüsran çıkabilir diye beklerken La Galibe İllallah’ın gereği herşey tersine döndü ve yukarıda yazdıklarımız devlete tevbe ettiren Akparti’nin kendi tevbesinin geciktirmesinin farkına vardığına (varması gerektiğine) dair bir sonuçla tamamlandı.
Bu sonucun elbette Akparti cenahından yansımaları olmakla birlikte , başta Suriyeli mültecilerin , Gazze’nin , farklı coğrafyalarda acı çeken ama el uzatılmış mazlumların duasıyla olduğunu düşünmek gerekir.
Akpartinin kendi beklentilerinin de üzerine çıkan bu sonuç, Allah’ın bu ülkeye verdiği büyük bir fırsattır. Allah yanlışlarımıza rağmen imtihanımızı başka bir boyuta taşımıştır.
7 Haziran öncesindeki taktiklerinden bir gram eksiltmeyen ve dahi onlarca yalanı üstelik sosyal medya aracılığıyla pohpohlayan muhalefet anlayışı ise çökmüştür. Cumhurbaşkanlığı sarayı ya da külliyesi üzerinden yapılan trajik algı kirliliği toplumun zihninde, anlam dünyasında yer edinmemiştir. Erdoğan üzerinden yapılan şeytanlaştırma operasyonları, bizzat sosyalist kökenden gelen Halil Berktay gibi adamları bile çileden çıkartan yalanlar birer birer çökmüştür. Ayrıca “kültürel ve medya iktidarını” elinde tutan cenahın bu çabalarına karşı İslami kesimin ve Akparti cephesinin yavaş yavaş karşılık vererek doğru bilgiyi yansıtmaya çalışması da önemsenmesi gereken bir ayrıntıdır (Akit’in ara ara sözcüye öykünmesini de bir kenarda tutarak). Şükürler olsun ki geleneksel ve sosyal medyanın tüm çirkefliklerinin halk nezdinde anlam ifade etmediği gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır.
Hasılı minik bir fetret devri onlarca insanın canına mal olmuş , batı kaynaklı medyanın rahatsız edici yönlendirmeci yaklaşımına karşı tıpkı kendi ifadeleriyle Türkiye halkı tokat atmış ve planlarını şimdilik boşa çıkarmıştır.
Şimdi 7 Haziran’dan kalan bugüne taşınan hissiyatımızla ve yapılan birçok iyi işinde hakkını asla çiğnetmeden söylememiz gerekir ki : Ak parti kendisine yöneltilen kardeşçe eleştirileri sağlıklı bir şekilde dinleyerek karşılığını göstermeli , şehirleşmeden yoksulluğa, eğitimden dış siyasete kadar her konuda adaletli hakkaniyetli bir rota izlemekle yükümlüdür.
Bizler artık meclis üyelerinin o rant senin bu rant benim diye koşturduğu bir siyasi hareketin varlığına tahammül etmek istemiyoruz.
Erdoğan valilere kapı kapı dolaşıp aç insan arayacaksınız derken , sürekli zenginleşen parti teşkilat üyeleri görmek istemiyoruz.
Davutoğlu bir çok defadır “yatay mimari” diye vurgular yaparken şehirlerimizin ortasına bıçak gibi gökkatledenler, yüksek binalar istemiyoruz.
Akpartiyi yalakalık düzeyinde savunarak çıkar elde etmek isteyen en küçük eleştiride ya da çıkarı zedelendiğinde sarfetmediği cümle kalmayan “yeni nesil paralel iştiyakli” kimi çevrelerin dikkatle takip edilmesini ve ahbap çavuş ilişkisiyle süregelen adam kayırma dönemlerini istemiyoruz. Hakkaniyete riayet nasıl olacaksa bunun yolunun açılmasını ümit ediyoruz.
Şehir planlamalarının rant vechesiyle değil yaşanabilirlik makuliyeti üzerinden değerlendirilmesini istiyoruz.
Gençlik kollarının ve hareketlerinin sağlıklı bir zeminde beslenmesi ve geleceğe ışık olabilmesi için gerekli entelektüel ortamın sağlanması adına her şehirde okuma eksenli kültürel faaliyetlerin yoğunlaştırılmasını istiyor, kuru kuruya “reis” jargonuyla hareket eden bir nesil istemiyoruz. Bizzat cumhurbaşkanımızın gençlere yönelik konuşmasında belirttiği üzere “kimsenin la yüs’el olmadığı herkesin eleştiriye tabi olabildiği” üslubunca ve yapıcı eleştirilerin herşeyden önemli olduğunu görmek istiyoruz…
( O konuşma… )
Polis ve güvenlik güçlerinin davranışlarının terörü ve kötülüğü engelleyici olması ne kadar önemliyse , masum insanlara yönelik bir yanlış içine girmemesi de o derece önemlidir. Gündemi sürekli ölüler üzerinden yürütülen algıların işgal etmesi toplumun psikolojisi açısından da sağlıklı değildir. Devlet aygıtı bu noktada asla bir zulüm aracına dönüşmemelidir. Bir zalimi yok ederken başka bir zulmün kapısının açılmasını da istemediğimizi belirtelim.
Yazacak ve söyleyecek çok şey olmasına rağmen şimdilik bu kadar kalsın. Samimiyetimizi sorgulamak isteyenler hayatımızı nelere hasrettiğimize bakabilirler. Bizler Allah rızası için düşeni kaldırmak, zulme engel olmak için varız. Akparti bilsin ki, parti üzerinden İslam’a ve ümmete yapılacak saldırılar tıpkı 1 Kasım’da olduğu gibi gerektiği cevabı alacaktır. Bu noktada gayretler eksik olsa da Allah’ın lütfu açıkça meydandadır. Allah bize bir görev atfetmektedir..
Akpartinin kaybetmesini İslami kesimin kaybetmesi şeklinde düşünen ve öyle bir algıyla hareket eden başta medya grupları , batılı medya odakları, pkk, işid , cemaat vb. dün geceden itibaren bir mahzun mor menekşe halindedir. Onlar yaptıkları alçaklıkların bedelini her zaman ödeyeceklerdir. Bu noktada İslami camia da nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu görmelidir. Birarada yaşama noktasında Müslümanca bir tavır sergilemek güçleştiğinde kimlerin neler planladığı ve uygulamaya soktuğu onlarca cana mal olarak karşımıza gelmiştir. Bu ülkede kimsenin katledilmeyeceği günleri hazırlayacak olan camianın neferleridir ki birçok stknın , toplum önderlerinin, Avrupa Milli Görüşün, Hüdapar ve Saadet partisi seçmeni kardeşlerimizin tavrı birlikte olmamız gerektiğinin en güzel göstergesidir! Allah bir fırsat daha vermiştir.
Yaptığımız yanlışlardan dönebilirsek ve yerine iyilikleri yerleştirebilirsek , zaten Allah’ın yardımı her zaman yakındır. Aslolan devletin başına geçmek iktidar olmak değil, insanların hakikate ulaşması için sağlıklı bir zemin hazırlamaktır. Araçların amaç haline getirilmesi en çok kendimize zarar verecektir. Bizler makam ve mevkileri ancak Allah’ın rızasını gözetmek koşuluyla işgal edebiliriz. Aksi durum da dünyaya ve zalimlere meyletmek kaçınılmazdır. Hasılı en başa dönelim :
Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur; sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud, 11/113)
Selâmetle…
FATİH TAMER