Suudi-İran savaşı – Ertuğrul Mıhçıoğlu
Ortadoğu’yu diğer bölgelerden ayıran en büyük fark; “Güçlü olmak için diğerlerinin gücünü alma zorunluluğu” ve gerçeğidir.
Çok uzun yıllardır mezhep eksenli çatışmalar yaşayan İran İslam Cumhuriyeti ve Suudi Arabistan yönetimleri arasındaki tansiyon Şii lider Şeyh Bakır El Nimr’in de aralarında bulunduğu 47 kişinin idam edilmesiyle zirveye ulaşmış oldu.
Zaten Şiilerin ezelden beri Vehhabileri, aynı şekilde Vehhabilerin de Şii inancını batıl bir mezhep olarak değerlendirmeleri tüm bu yaşanan gerginliklerin temelini oluşturuyordu.
Elbette ki konuyu sadece mezhepsel farklılıkların yaşandığı bir çatışma olarak değerlendirmek meselenin doğru analizi açısından yetersiz kalacaktır.
Batı ülkelerinin 1979 Humeyni devriminden bu yana İran’a uygulamış olduğu ambargo ve diğer politik yaptırımların, nükleer müzakerelerin olumlu sonuçlanması ile birlikte yumuşamaya başlaması, İran’ın hem ekonomik olarak gelişmesinin önünü açmış, hem de Suudi Arabistan’ın etkili olduğu OPEC (Petrol ihraç eden ülkeler örgütü) karşısında İran’ın manevra alanını genişleten bir durumu meydana getirmiştir. Ambargonun yumuşatılması neticesinde İran’ın kendi petrolünü direk olarak dünya piyasalarına sunabilme ihtimali dahi, petrolü en önemli ekonomik enstrüman olarak kullanan Arap- Sünni bloğunda haklı endişeleri beraberinde getirmiştir.
Bu iki ülkenin yoğun rekabet yaşadığı başka bir alan ise Yemen. Şiilerin devamlı olarak etki alanlarını artırmaya çalıştığı bu Arap ülkesinde İran gizli servisinin tüm Şii hareketlerini organize ettiği ve sonuçlandırdığı herkesçe malum. Bu durum da Şiilerin yayılmacı politikalarını baştan beri kaygıyla izleyen Arap dünyasını diken üstünde tutmaya yetiyor.
Aslında 2002 yılında tutuklanan ve Suudi Arabistan’da rejim karşıtlığı suçundan idamı geciktirilmiş olan Şii lider Şeyh Bakır El Nimr’in idam edilmesi Suudilerin Şii toplumuna önemli bir mesaj niteliği taşıyor. Çünkü Şiiler için önemli bir karakter olan bu kişinin Suudi yönetimince idam ihtimali çok zayıf görünüyordu. Ancak Suudi devletinin bu Şii lideri idam etmesi politik olarak önemli bir risk taşısa da diğer Arap ülkelerinin saflarını belirlemesi açısından da yeni bir süreç başlatmış oldu.
Ayrıca İran’daki Şia kanadının İran devletinin dahi üzerinde bir güce ve etki alanına sahip olduğunun unutmamak gerekir. İdamın gerçekleştirildiği ilk gün İran devletinin nasıl bir hamle yapacağına karar vermesini dahi beklemeyen mollaların lideri Ayetullah Hamaney’in “ilahi adalet Suudi siyaset adamlarının yakasını bırakmayacaktır” şeklinde sert bir açıklama yapması İran devletinin de elini kolunu bağlamış oldu. Netice de ülkedeki tüm kurum ve yöneticiler bu sertlikte açıklamalar yapmak zorunda bırakılmış oldular.
Son olarak; ülkemizdeki İrancı(!) bazı yazarlarında Suudilerin Vehhabiliğini öne çıkararak Türk toplumu üzerinde Suudi Arabistan aleyhine bir algı oluşturmaya çalışmaları da başka bir trajikomik vaka. Vehhabiliğin bizim inancımıza çok uzak olduğunu düşünenlerin de aynı şekilde Şiiliği derinlemesine araştırmasında fayda var. Hepsi bir yana, mezhep çatışmalarının bölgeye ve de hiçbir ferde fayda sağlamayacağını düşünerek hareket etmek gerekmektedir.