Yayın Yasağı Şart mı?- Ertuğrul Mıhçıoğlu
Son dönemde ülkemizde artan terör olaylarının ardından uygulanan yayın ve görüntü yasakları kamuoyunda“haber alma özgürlüğü” tartışmalarını tekrar gündeme getirdi.
Aslında terör ile medya arasında ilginç bir ilişki var. Ana hedefi “ topluma korku salmak” olan terör, tüm faaliyetlerinin medya da yer almasını ve kamuoyunda tartışılmasını istiyor. Bir yandan toplumda korku ve endişe yaratmayı amaçlayan terör örgütleri, diğer taraftan da kendi sempatizanlarına ve tabanına “güçlüyüz ve savaşıyoruz” mesajı vererek bu sayede etki alanını genişletmeye çalışıyor. Yani bir anlamda terör medyaya muhtaç.
Pekiyi kriz anındaki yayın yasakları ne işe yarıyor?
Medya Etiği Platformu’nun etik ilkeler listesinde ” Fotoğraf çekimleri rahatsızlık vermeyen ve şiddet kurbanlarının veya hayatta kalanların acılarını deşmeyen bir mesafeden yapılmalıdır. Trajediden etkilenenlerin özel yas ve acı anlarında duyarlı davranılmalıdır” ve “kişilere acı verebilecek bir fotoğrafı ya da videoyu kullanmanın ille de gerekli olup olmadığını, yanı sıra bunları hangi motivasyonla kullanmak istediğini sorgulamalıdır. Fotoğrafları ve görsel malzemeleri kullanmanın olası sonuçlarını gözden geçirmelidir” maddeleri yer alıyor.
Ancak yayın yasağı ile birlikte bu görüntü ve haberlerin resmi kanallardan alınamamasından dolayı sosyal medya da ciddi bir bilgi kirliliğinin oluşuyor olması da endişe verici başka bir durum. Bazen konu ile hiç ilgisi olmayan bilgi ve görsellerin paylaşılması, kendi gibi düşünmeyen diğerlerine muhalif olma zorunluluğu hissedilmesinden dolayı görüş ayrılıklarının körüklenmesine yol açıyor.
Uludere katliamı ve Gezi parkı olaylarından sonra yasa koyucuların uyguladığı terör yasaklarına en büyük tepki Avrupa medyasından ve aktivistlerinden geldi. Fransız medyasının başını çektiği dernek ve örgütler bu konuda Türkiye’nin anti demokratik davrandığını iddiasında bulundu ve sansür uygulayarak terör olaylarının önüne geçilemeyeceği içeren açıklamalar yaptılar. Maalesef ki toplumumuzda kendini demokratik ve özgürlükçü olarak tanımlayan bazı çevrelerde bu açıklamaları referans alarak yetkili makamlara baskı kurmaya çalıştılar.
Terör örgütleri mensuplarına karşı mücadele ederken yaralanan ve hayatını kaybeden asker ve polislerin görüntülerinin paylaşılmasında bir beis görmeyen Avrupa medyası ve bazı batılı siyasetçiler, Paris Charlie Hebdo “ katliamı ve Brüksel saldırılarından sonra ilginç bir şekilde fikir değiştirdiler ve “hem teröristlere imkân vereceğinden, hem de hayatını kaybedenlere saygısızlık olacağından dolayı” yayın yasaklarını destekleme kararı aldılar.
Hatta Londra emniyet müdürü Bernard Hogin Hoov adlı yetkili de başta BBC ve Sky TV olmak üzere İngiltere’nin önde gelen medya kuruluşları ile bir toplantı gerçekleştirerek “terör olayları sonrası insanların gerginliklerinin artmaması“için kendileri tarafından kısıtlı bir şekilde haber ve görüntü paylaşacaklarını ilan etti. Tahmin edileceği üzere de Türkiye’de yaşanan terör olaylarının yayın yasaklarına şiddetle karşı çıkan çevreler söz konusu Avrupa’daki terörle mücadele konusu olunca bu görüşü sıkı bir şekilde destekleme yarışına girdiler.
Neticede bizde yanlış bir metot olduğu düşünülen yayın yasakları Avrupa’nın terör olaylarında enteresan bir şekilde işe yaramaktadır!