Sabır İmtihanı – Fatih Tamer
Haziran ayından beri yaşadığımız hadiseler , zaten gerili duran söylemlerimizi daha da fena bir hale getirdi. Her defasında daha sakin ve daha aklı selim bir ortam ümit ederken birileri meseleleri “inceldiği yerden kopsun” algısıyla getirip önümüze koymakta…
7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan terör ve Suriye’deki olaylar üzerinden olası bir hayali gerçekleştirmek adına yıllardır yaptıkları zulmü şehre taşıyan pkk ve destekçilerinin yalanları toplumsal gerginliğimizi had safhaya çıkarmış vaziyette. Hdp barajı aşmasaydı ortalık duman olacaktı gibi bir algımız seçimden birkaç gün sonra sona ermişti. Veyahut şimdilerde düşündüğümüzde çözüm süreci hiç başlamamış olsaydı bugünkü durumdan ne kadar farklı bir şey yaşanabilirdi?
Tüm bu sorularla birlikte yaşadığımız bu süreç içerisinde toplumsal hafızamıza iz bırakan şeyleri de es geçmemek gerekiyor. Kastım tek bir olay ya da açıklama değil… Özellikle Gezi ile birlikte sosyal medyadan başlayan yalanlar ve algı yönlendirme kasıtlı haberler bu süreç içerisinde nerdeyse sayılamayacak kadar çoğaldı. Hemen her gün twitterda bir konunun en üst noktaya çıktığını gördükten sonra o konuyla alakalı paylaşılan bilgilerin yanlış, eksik ya da tamamen yalan olduğu bilgisinin ortaya çıktığını görüyoruz. Birilerinin toplumsal algıyı kendi istedikleri gibi oluşturmak adına denemeyeceği yöntem kalmıyor maalesef. Özellikle muhalefet kanadındaki bazı basın kuruluşları sosyal medyanın da gücünü arkalarına alarak saniyeler içinde fitne tohumları ekebiliyor.
Bu kargaşa içerisinde bulundukları konumu sorgulamayan ve adeta kör bir şekilde meseleye bakanlar da yok değil. Hükümet muhalifliğini illa muhalefette yer alan bir partinin yanında olmak ya da muhalefetteki basın kuruluşlarının yayınladıklarını sorgulamadan paylaşmak olarak anlayan koca koca adamlar hem kendilerine hem de hitap ettikleri kitleye nasıl bir zarar verdiğinin farkında değil. Burda isim isim yazmak istemiyorum , bilenler bilir elbet. Ama sırf muhaliflik adına yalan ve yanlış bilgileri insanlara doğru gibi yansıtmak, veyahut özellikle hendek ve özyönetim adına şehirleri yaşanmaz hale getiren pkk/ydgh örgütlenmelerini masummuş gibi algılanmasına sebep olacak açıklamalar yapmak gerçekten dayanılması güç durumlar…
İlahiyat profesöründen gazetecisine , aktivistinden siyasetçisine kadar entelektüel denilen kimi kesimler dahil, ortak bir yalanın sözcülüğünü yapmaktalar. Tarih onları elbette hatırlayacak ve gereken konuma koyacaktır ancak bizlerin dikkatlerimizi ve sabrımızı daha fazla artırmamız gerekiyor bu noktada.
Eğer gelecekte bu ülkenin daha adil daha yaşanabilir bir yer olmasını istiyorsak , fırsatçılık yaparak gündemi karıştıran, algıları haksız ve yanlış bir biçimde yönlendiren, hükümeti eleştirme adına eleştiri sınırlarını aşıp kendisini vazgeçilmez karşısındakini ise şeytanlaştıran anlayıştaki kişi ve kuruluşları bir yana not etmek gerekiyor. Yarın öbür gün farklı bir durum ortaya çıkınca bu insanların veya kurumların topluma karşı verecekleri hesabın unutulmaması adına…
Meselenin iktidar tarafında duran basın organları ve kişiler bazında meseleyi ele almak da gerekiyor mu ? Elbette… Yukarıda söylediğim cümlenin aynısı onlar için de geçerli. Manipülasyonun her türünü uygulayan muhalif kitleye nazire yaparcasına benzer çalışmalar yapan ve söylemlerde bulunanlar da dikkatimizden kaçmamalı.. Ama samimiyetle söylemem gerekiyor mu iktidar kanadından yazanların yanlışlarını saydığımızda diğer tarafa göre devede kulak kalıyor !
Bu söylediğimiz bir meşrulaştırma manasında anlaşılmasın, sadece sayısal ve oluşturduğu etki alanı bakımından değerlendirdiğimizde ortaya böyle bir sonuç çıkıyor. İtiraz edenler oturup bir değerlendrsinler bakalım… Cizredeki bodruma sıkışanlar üzerinden yapılanlar, açıklamalar… Gözlerini “kör eleştiri” bürümüşse diyecek birşey yok. Adalet isterken adaletsiz yapmak biraz da böyle bir durum. Gözlerimizi adalet ve hakkaniyet bürüsün diyelim dua niyetine…