II. Abdülhamid’in iktisadi yönü – Ertuğrul Mıhcıoğlu
Tarih sayfalarında çoğunlukla siyasi dehasıyla yer alan Osmanlı devleti padişahı II. Abdülhamid’in iktisadi meziyetleri genellikle gölgede kalmıştır.
Henüz şehzadelik dönemlerinde bir devletin finansal gücünün en az askeri ve siyasi güç kadar değerli olduğunu ve ileriki dönemlerde daha da önem kazanacağının farkında olan genç şehzade, iktisadi ve ekonomik alanlarda da kendisini dinç tutmayı başarmıştır.
Kişisel servet konusunda her zaman mütevazı davranan geçmiş padişahların aksine II. Abdülhamid gençlik dönemlerinden itibaren aktif ticaretin içinde yer almayı tercih etmiş, henüz yirmili yaşlarının başında iken buğday, canlı hayvan ve hatta Venedikli tüccarlar ile boya ticaretinden hatırı sayılır kazançlar elde etmiştir.
Bunun yanında Osmanlı döneminin önemli iktisat adamlarından olan Münif Paşa’dan iktisat ve ekonomi dersleri alarak konuları teorik ve sayısal olarak ta değerlendirmeyi öğrenmiştir. Bu alandaki tüm gelişmeleri yakından takip eden genç şehzade elde ettiği teorik bilgi ve tecrübeleri uluslar arası sahalarda da sınaması gerektiğini idrak etmiştir.
Yine şehzadelik yıllarında İstanbul’un ünlü bankerlerinden olan Yorgo Zafiri ile ilişkilerini güçlendirerek dünya, özelliklede Avrupa piyasalarını yakından tanıma şansı bulmuştur.(Banker Zafiri daha sonra Abdülhamid’in ricası ile ticari konularda padişaha danışmanlık yapmıştır.)
Rum banker Yorgo Zafiri sayesinde şehzade Abdülhamid, Avrupa piyasalarının tüm denge ve dinamiklerini kısa zamanda kavramış, hatta Avrupa piyasalarındaki spekülasyonları fırsata çeviren genç bir yatırımcı haline gelmiştir. Ayrıca hisse senedi, altın piyasaları ve borsa konularını da işte bu dönemde öğrenmiştir. Tahta çıktığı dönemden sonra da padişah bu edindiği tecrübelerini devlet ekonomisi yararına kullanmış ve yine büyük başarılara imza atmıştır.
Sultan Abdülhamid Han’ın vefatından sonra en çok tartışılan konuların başında şahsi serveti ve varlıklarını Avrupa bankalarında değerlendirmesi geliyordu. Özellikle Abdülhamid’in baştan beri muhalifleri bu konuyu güncel tutarak onu ve temsil ettiği anlayışı yıpratma gayretinde olmuşlardır.
Osmanlı ekonomisinde uzun yıllardır yaşanan travmalar ve krizler neticesinde batılı devletlerin baskıları ile Düyun-u Umumiye kurulmuştur. Düyun-u Umumiye’nin kurulmasından sonra Osmanlı devleti ekonomik özgürlüğünü tamamen kaybetmiş oldu. Kurulan bu teşkilatın batılı yöneticileri ise bu sayede Osmanlı siyasetini, aynı ekonomisi gibi tamamıyla kontrol altında tutma niyetindeydiler.
Ancak padişahın şahsi servetine direk müdahale etme önündeki hukuki engeller ve bu servetin büyük ölçüde devlet harcamalarında kullanılması da yabancı aktörleri endişe içinde bırakıyor, aynı şekilde payitahtın elini güçlendiriyordu.
En zor şartlar altında dahi meseleleri kendi lehine çevirme konusunda usta olan II. Abdülhamid, şahsi servetini de yabancı devletlere karşı bir koz olarak kullanmayı pekiyi bilmiştir.
Kendi yönetiminden önce yapılan anlaşmalar neticesinde büyük oranda manevra alanını kaybetmiş olmasına rağmen, şahsi serveti hakkında farklı algı ve bilgiler oluşturarak Osmanlı devletinin borç yükünü büyük ölçüde sildirmeyi başarmıştır.
Ancak kaderin bir cilvesi olsa gerek ki, en ince hesaplarla yönettiği devlet hazinesi ve şahsi servetine, ailesi ile birlikte Selanik’e sürgün edildikten kısa bir süre sonra el konulacak ve bu eylemi gerçekleştirenler de defalarca kendi cebinden maaşlarını ödediği genç Osmanlı subayları olacaktı.
Ertuğrul Mıhçıoğlu
Yararlanılan Kaynaklar:
Vasfi Şensözen -Osmanoğulları’nın Varlıkları ve II. Abdülhamid’in Emlaki-Okuyan Us Yayınları
Babam Sultan Abdülhamid – Ayşe Osmanoğlu – Timaş Yayınları