Hindiler ve Papağanlar – Mehmet Emin Tatlı
İki tuş türü olan hindi ve papağanın fıkrasını duymayan kalmamıştır.
“Küçük bir papağanın on beş altına satıldığını gören Nasreddin Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hindisini tutmuş. Apar topar pazara götürüp başlamış bağırmaya :
– Satılık hindii…. Satılık hindii…. Yirmi altına satılık hindi!
Şaşırmış pazardakiler.
– Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi altın ettiği nerde görülmüş.
– Ne olmuş diye çıkışmış Hoca. Demin bir kuşu on beş altına sattılar.
– Ama o papağandı demişler. Tıpkı insan gibi konuşuyor o.
– Olsun demiş Nasreddin Hoca. O konuşuyorsa bu da düşünür !”
Gülümsediğinizi görür gibiyim, çünkü bende her seferinde gülümsüyorum. Günümüz toplumunda düşünenlerin, konuşanlardan çok daha fazla değerli olduğunu anlamak güç olmasa gerek. Bu olayı Hoca Nasreddin ( 1208-1284) o yıllarda hicivli bir üslupla anlatmıştır. Günümüz insanı bu fıkrayı her duyduğunda gülümsüyor ancak anlatılmak isteneni özümsemiyor, anlamıyor ve anlamak istemiyor veya en korkuncu da anlamakta güçlük çekiyor.
UNESCO tüm Dünya’da 1996-1997 yılını Nasreddin yılı ilan etmiş, Dünya Hoca Nasreddin’i anlamıştır.
Her neyse; günümüzde düşünürler ve bilim adamları toplumda hak ettiği yerlerde gerektiği kadar önemsenmiyorlar. Hatta düşünen insanları deli sıfatında yaftalamaktan uzak durmuyorlar.
Çok konuşup hiçbir şey anlatmayan veya güldürmekten başka bir şey yapmayan laklak konuşup duranlar gereğinden fazla itibar görmektedirler. Sözüm ona orta oyunun değişik bir şekli olan “stand up” tabir edilen tek kişilik gösteri sanatçıları bunlara en iyi örnektir. Toplumda da öyle değil mi?
Kıraathaneyi de söyleyeyim kelime Arapça kökenli olup, kıraat okuma anlamına gelir, hane ise Farsça kökenli olup ev veya mekân anlamındadır. Ancak sonraları bozulup, yani okuma salonu olmaktan çıkıp kahvehaneye dönmüştür. Bildiğiniz kahvehane işte oyun oynanıp laklak yapılan yerdir işte.
Ülkemizde kıraathanelerin kütüphanelerden çok olması hatta kat be kat çok olması yine aynı sorunun bir göstergesi değil mi? Ülkemizde 118 kütüphaneye karşılık 700 bin kahvehane var, yani her 110 kişiye bir kahvehane düşüyor. Günlük ortalama 6 saat TV izliyoruz. 3 saat internete giriyoruz. Maalesef bir dakikalığına kitap okuyoruz.
PISA sınavı biliyorsunuz fen, matematik ve okuma alanında yapılan bir sınav çeşididir. Türkiye PISA 2016’ da 72 ülke arasından 50. oldu, acaba neden kütüphane azlığından olabilir mi? Devlet okul yaptı ancak içine kitap koymayı unuttu.
Kitap okumada ise sıralama şöyle; bir yılda ortalama Japon 25, İsviçreli 10, Fransız 7 kitap okurken Türkiye’de bu sayı 10 yılda bir kitap oluyor. Dünyada ün yapmış 25 kütüphane sıralamasına Türkiye giremiyor.
Biz bu şekilde mi AB ye gireceğiz almazlar ya ben olsam bende almam. Sonra diyoruz efenim biz kişi başı gelirde 10 bin USD de takılıp kaldık tabi takılıp kalırsın. Okumaktan kasıt bilimsel araştırmadır sadece roman okuma değil ki. Bilim olmadan fikir olmadan ekonomik ilerleme de bir yere kadar.
Bizde herkes konuşur, halk konuşur, siyasetçiler konuşur, hocalar konuşur, hacılar konuşur, bekçiler konuşur, çöpçüler konuşur ama kimse icraat yapmaz, çünkü düzeltmeye fikir dünyalarındaki hacim yetişemez.
Toplumun düzelmesi okuması, okutması ve fikir üretmesi için bizler ve sizler ne zaman müdahale edeceğiz, konuyu sosyologlar ve psikologlara bırakıp bizim alanımıza girmiyor mu? diyeceksiniz. Bizler ve sizler hem geçmişimizi öğrenmeli ve geleceğimiz için geçmişimizden örnekler alıp hayatımızı ve toplumu dizaynetmek için çalışmalıyız.
Nasreddin hoca gibi büyük şahsiyetlere sadece gülümseyerek bakmayalım, geçmişte bu topraklar üzerinde yaşamış binlerce büyük şahsiyetin hayatı ve yaptıkları bizi yakından ilgilendirmelidir. Bu şahsiyetler geleceğimizi dizayn konusunda bizlere ışık tutmaktadırlar.
Sorunumuz herhalde düşünürlerimizin az olması ve çok konuşanların arasında sesinin kaybolması. Sadece biraz gayret. Vesselam.